Mevlana Şiirleri: Aşk Eri Hz. Mevlana Neden Şiir Yazdı?
Gündem

Mevlana Şiirleri: Aşk Eri Hz. Mevlana Neden Şiir Yazdı?


13 April 20255 dk okuma26 görüntülenmeSon güncelleme: 12 June 2025

Hak erlerinin derdi Allah'tır. İnsanın derdi Allah olunca, herkesin bu dertle dertlenmesini ister. Çünkü bu dert aslında bir derman mesabesindedir. Bu dertte aslında kurtuluşun formülü gizlidir. Onlar herkes bu hak aşkının tadına baksın ve hakka canı gönülden bağlansın isterler.

Mevlana'nın Şiirlerinin Kaynağı

Taşlıcalı Yahya merhum ne güzel demiştir: "Kâşkî sevdiğimi sevse kamu halk-ı cihân / Sözümüz cümle hemân kıssa-i cânân olsa." Allah dostlarının derdi özelde Allah’tır. Ama onlar kamunun derdiyle dertlenmiş insanlardır. O gönül sultanları halka hizmetin Hakk’a hizmet olduğunun bilincindedirler. İnsanlık ne kadar düzgün olursa onlar o kadar mutlu olurlar. Ne kadar dalalete düşerlerse onlar o kadar mahzun olurlar.

Hayatta aklınıza gelebilecek bütün vesileleri onlar insanların kurtuluşuna vesile kılmak isterler. Bu vesileler bazen sohbet bazen kitap bazen bir şiir ve bazen de bir nazardır. Nazardır çünkü Efendiler efendisi (s.a.v) ne güzel buyurmuştur: "Müminin ferasetinden sakının zira o Allah’ın nuruyla bakar." İşte onların her işleri insanlığa hizmettir.

Mevlana Celaleddin-i Rumi Hazretleri de ümmetin derdiyle dertlenmiş bir mürşid-i kamildir. Öğrenci okutmasıyla, müridanı yetiştirmesiyle, halka hitabıyla hep insanların hidayetini dert edinmiştir. Mevlana Hazretleri şiirlerini ben şairim şiir yazmalıyım derdiyle yazmamıştır. Hazret şiirlerini Rabbani bir ilhamla yazmıştır. İnsanlara kurtuluş reçetesi olsun diye mesnevisini kaleme almıştır. Mesnevi ki Kur’an’ın tefsiri mesabesindedir. Mübarek o kadar incedir ki "Ben şiirlerimi yanıma gelenlerin canı sıkılmasın diye söylerim" der. Hatta bir süre şiir söylemeyi bıraktığını söylemesi üzerine "Yanıma gelenler şiir söylememi arzu ediyorlar" der.

Neden Farsça Yazdı?

Mevlana hazretleri Fîhi Ma Fîh’te şiiri bıraktığını ve şiirden beter bir şey olmadığını dile getirir. Bunu şuna benzetir. Ev sahibini işkembe çorbası isteyen misafiri için işkembe temizlemesi gibidir. Şiir yazmak onun için bu mesabededir. Mevlana hazretleri sözlerine devamla “… bir memlekette hangi cins mal alınıp satılıyorsa ona uygun mal alıp satmalı…” yani Mevla’nın geldiği Anadolu’da insanlar şiir seviyordu Hazret’te şiir söylemeyi kendisi için bir zorunluluk olarak gördü.

Hazret yine Fîhi Ma Fîh’te der ki, "Şayet ben memleketimde kalsaydım oradaki zatlar gibi ders okutarak, vaaz vererek ve kitap yazarak ömrümü geçirecektim. Bu şuna benzer hekim hastanın ilaç içmekten bıktığını görünce ilacı şerbetin içine karıştırır. Öylece hastanın tedavi olmasını sağlar. Çünkü hastayı ilaç almaya ikna etmek mümkün değildir. İşte ben şiir söyleyerek hastaya ilaç vermekteyim."

Mevlana'nın Mirası ve Etkisi

Mevlana Hazretleri "Bizden sonra Mesnevi şeyhinizdir" buyurur. Yani mesneviyi masivadan arınarak okursak gerçekten yetiştirici ve bir yol gösterici olduğunu görürüz. Mesnevi’yi sadece bir edebi tür olarak görmek büyük bir basiretsizliktir. Böyle görmek mesnevinin o manevi havasından ve istifadesinden mahrum kalmaktır. Sultan Veled Haretleri ne güzel demiş, "Evliyanın şiiri tamamen kur’an tefsiridir." Yani Mevla Hazretleri şiirlerini hidayete vesile olması için yazmıştır.

Mevlânâ hazretleri Konya’da medresede okuttuğu dersleri Farsça’ydı. Bu dersler öyle bir dersti ki talebenin Farsça bilmesi yetmez, konuyla alakalı temelinin de olması gerekirdi. Mevlânâ hazretleri Türkçe şiirler yazmış olmasına rağmen bu şiirleri Farsça yazdığı şiirlerin yanında yok denecek kadar azdır. Ayrıca Farsça şiirlerinin içinde Türkçe kelimelerde kullanmıştır.

Mevlana Hazretleri ister Farsça ister ister Türkçe isterse de başka bir dil kullanmış olsun. Bu bir şekilde sözlük çalışmalarıyla ya da o dili öğrenmekle çözülebilir bir durumdur. Bu şiirlerin kelime manalarını bilmek, şiirin ilk anlamından haberdar olmak tabir yerindeyse bal kavanozunu dışından tatmaya çalışmak gibidir. Asıl olansa bu kavanozun içindeki balı tatmaktır ki bu Mevlânâ Hazretlerinin derununa inebilmektir, en azından o yönde gayret içinde olmaktır. Bu da zamanın Mevlânâlarına gitmekle daha kolay olabilecek bir durumdur.